HADİS USÛLÜ ESERLERİ
Tüm branşlarıyla hadis ilmi iki ilkeye dayanmaktadır:
a. Tebliğ Görevi
خَطَبَ رَسُولُ الله صلى الله عليه وسلم يَوْمَ النَّحْرِ فَقاَلَ : لِيُبَلِّغَ الشَّاهِدُ الْغَائِبَ فَإنَّهُ رُبَّ مُبَلَّغٍ يُبَلِّغُهُ أوْعَى لَهُ مِنْ سَامِعٍ
b. Hz. peygambere yalan isnad etmeme dikkati
مَنْ كَذَبَ عَلَيَّ مُتَعَمِّداً فَلْيَتَبَوَّأ مَقْعَدَهُ مِنَ النَّارِ
Hadis İlmi iki ana başlık altında değerlendirilir. Rivâyetü’l-Hadis, Dirâyetü’l-Hadis.
1. Rivâyetü'l-Hadis İlmi:
Bu bölüme İlmu’l-Hadis Rivayeten de denir. Hz. Peygamber’e nisbet edilen söz, fiil, takrir ve vasıfların sağlam esaslarla nakline ait bir ilimdir. Hadislerin lafızlarını tesbite yarayan terimler de Rivayetü’l-hadis ilminin konusuna girer.
Bu ilmin tesbit ettiği sağlam hadisleri tesbit ve nakil esasları, Hz. Peygamber’e ait hadisleri naklederken yanlışlık yapmamak yollarını göstermesi bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki, Rivayetü’l-hadis ilmine gösterilen itina, Sünnetin tesbit ve nakledilmesi sırasında hata yapmaya engel kabul edilmiştir.
Bu konuda yazılan eserler: Hadislerin ilk tedvininden itibaren yazılan eserler Rivayetü’l-Hadis ilmine ait eserler kabul edilir. İbn Şihab’dan sonra İbn Cureyc (Mekke’de), el-Evzai (Şam’da), Süfyanu’s-Sevri (Kufe’de), Hammad b. Seleme (Basra’da) hadisleri ilk tedvin edenler sayılır. Sonraları bunların eserlerine el-Kutub-i Sitte ashabının eserleri de eklenmiştir.
2. Dirâyetü'l-Hadis İlmi:
Hadislerin sıhhat durumlarını tesbit için, sened ve metnin durumlarını anlamaya imkân veren ilim dalıdır.
Rivayet, rivayet esasları ve çeşitleri, rivayete ait hükümler, ravilerin özellikleri, bir ravide bulunması gerekli şartlar, nakledilen hadislerin çeşitleri gibi konulara ait bir ilimdir. Bu bölüme İlmu’l-Hadis Dirayeten de denir.
Tarifte geçen rivayet esaslarından maksat, sema, arz, kıraat, icazet gibi hadis rivayet metodlarıdır. Rivayete ait hükümlerden maksat ise kabul veya reddir. Nakledilen hadis çeşitleri, cami, sünen, müsned, mu’cem, cüz, müstahrec, müstedrek gibi eserlerde nakledilenlerdir.
Bu ilmin konusu kısaca, kabul veya red yönünden hadisler ve ravileridir.
Usûl Eserlerine Yakından Bakış
a) Mütekaddimuna Ait Eserler:
1) el-Muhaddisu'l-Fâsıl Beyne'r-Râvi ve'l-Vâ'î: Müellif Ebu Muhammed, el-Hasen b. Abdirrahman b.Hallâd el-Fârisî er-Râmehürmuzî (v.360/971)'nin bize ulaşan iki kitabından biri olan bu eser, usûl edebiyatının ilkidir. Hadis otoritelerinden olduğu kitabının tetkikinden de anlaşılan er-Râmehürmûzî, memleketi olan Huzistan'da kadılık da yapmıştır. Ehl-i sünnet ulemasından olan er-Râmehürmuzî'nin el-Muhaddisu'l-fâsıl'ı büyük bir şans eseri olarak yazma nüshalarıyla bize kadar gelebilmiştir. İki yazması da İstanbul'da bulunan eserinMuhammed Accac el-Hatîb tarafından tahkîkli modern bir baskısı 1391/1971'de Beyrut'ta gerçekleştirilmiştir.
Accâc' in 148 sahife tutan mukaddimesinden sonra müellifin önsözüyle başlayan eser, bablar halinde devam etmektedir. İlk bab "Rasûlullah’ın sünnetini nakledenlerin fazileti"ne tahsis edilmiştir. 904 paragraftan meydana gelen kitabın son babı, ilk musannıfların listesini vermektedir.
el-Muhaddisu'l-fâsıl, usûl konularının tamamını ihtiva etmemektedir.
Eserde daha çok senedle ilgili hususiyetler, hadis öğrenimi metodları ve bazı teknik konular işlenmektedir. Bu durum, eserin bütünüyle bize intikal etmemiş olduğu ihtimalini düşündürmektedir. İbn Hacer ise, onun bu durumunu, konusunda "ilk eser" olmasıyla yorumlamaktadır.
2) Marifetu Ulûmu'l-Hadîs: Birçok eser sahibi olan Ebu Abdillah Muhammed b. Abdillah’dır. el-Müstedrek’in müellifi olarak bilinen el-Hâkim (405/1014) tarafından kaleme alınmış bulunan Ma'rifetu ulûmi'l-hadîs, konuları, oldukça değişik bir tertib içinde, "nevi" kelimesiyle oluşturulmuş başlıklar altında ve senedli bilgiler halinde vermektedir.
"Ulûmu'l-hadîs" teriminin ilk kez kullanıldığı kitab, 52 nevi'den oluşmaktadır. İlk nevi', âli isnâd'ın tanımına tahsis edilmiştir. En son nevi' ise, arz, semâ ve kitabet gibi hadis öğrenim yollarına ayrılmıştır. Konuların işlenmesinde yer yer müellifin görüşlerine de rastlamak mümkündür.
İbn Hacer, tertib bakımından eserin mükemmel sayılamayacağını söylerken İbn Haldun, (808/1405) "hadis ilminin güzelliklerini ortaya koyduğu görüşündedir. Ma'rifetu ulûmi'l-hadîs, Tahîr el-Cezâirî (1338/1920) tarafından Tevcihu'n-Nazar adlı eserinde özetlenmiştir.
Ma'rife, Seyyid Muazzam Hüseyin tarafından Hindistan'da neşredilmiştir. Bu neşirden ofset usulüyle baskılar da yapılmıştır.
3) el-Kifâye fi İlmi'r-Rivâye: Sırf ilme vakfedilmiş bir hayatın sahibi olan Ebû Bekr Ahmed b.Ali b. Sabit b. Ahmet el-Hatîb el-Bağdâdî (392/1002)'de doğmuş, babasından ve çevredeki ulemâdan dini ilimleri, hadis, kıraat ve fikıh tahsil etmiştir. Çok çeşitli şehirlere ilim yolculukları yapmış, ilim merkezlerini ziyaret etmiştir. İlmî ihtiras ve hassasiyeti kendisini, değişik kaynakların tenkidlerine maruz bırakmıştır. Ancak o, gerek ilmî, gerek siyâsî olaylarda doğru olduğuna inandığı şekilde hareket etmekten çekinmemiştir.
Hatîb daha çok hadis ve tarih sahasında verdiği eserleriyle ün yapmıştır. 4500 hadis ihtiva eden Tarihu Bağdâd'ını istisna edersek, hemen bütün eserleri hadis ilminin muhtelif şubelerine dâir kıymetli tetkiklerdir. Bunlar arasında el-Kifâye fi ilmi'r-rivâye, özellikle hadis Usûlü konularını, er-Râmehurmüzî gibi "bab" başlıkları altında ve tabiî senedli rivayetler ile işlediği önemli bir eseridir.
Kendisinden sonraki âlimlerin müracaat kaynağı olan el- Hatîb, el-Kifâye'de ilk bab olarak "Allah'ın kitabının hükmü ile Rasûlullah'ın sünnetinin hükmünün mükellefiyet gerektirmekteki denkliği'ni” ele almıştır. Sünnetin kitab karşısındaki durumu, haberlerin çeşitleri, haber-i vâhid'in tetkiki gibi ciddî konulara yer verdiği kitabında ravî, rivayet, cerh-ta'dil gibi hadis usûlünün temel meselelerine temas ettikten sonra nassların tearuzu ve tercih konularıyla eserini bitirmiştir.
Açık bir gerçektir ki, Hatîb, el-Hakim'in Ma'rifetu ulûmi'l-hadîs'inin hemen hemen iki misli bir hacme sahip olan el-Kifâye'de, usûl konularını daha teknik ve daha geniş olarak incelemiştir.
Hatîb, mütekaddimûnun sonuncusudur. Kendisinden önceki neşriyatın özünü onun eserlerinde bulmak mümkündür.
Mütekaddimûn'a ait bu üç usûl eseri bir arada mütalaa edildiği zaman usûl konularını büyük ölçüde işlemiş oldukları görülür. Bundan sonraki dönemde kaleme alınacak usûl edebiyatı, pek tabiî olarak, bu üç eserden oldukça faydalanacaktır.
Değerlendirme
Mütekaddimuna ait bu üç usul eserinin ayrı ayrı birçok özellikleri bulunmakta ise de biz burada onların müşterek özelliklerini birkaç maddede özetleyeceğiz:
a) Konular “bab” veya “nev’i”lere ayrılarak değerlendirilmiştir.
b) Konular senedli bilgilerle işlenmiştir.
c) Usul konularının tamamını kapsamamaktadırlar.
b) Müteahhiruna Ait Eserler:
1) el-İlmâ' fi ma'rifeti usûli’r-rivaye ve takyîdi's-semâ': Hakkında "İyaz olmasaydı, mağribin adını kimse anmazdı" denilen Ebu'l-Fazl İyaz b.Musa el-Yahsûbî Sebte'de 494/1102'de doğmuştur. Öğrenme hırsıyla dolu bir tahsil hayatı sonunda hadis otoritesi, usûlcü, mütekellim ve fakih olarak meşhur olmuştur. Endülüs, Kurtuba, Mursiye, Gırnata'ya seyahatlar yapmıştır. Fıkıh, tarih ve hadis ilimlerine dair yazdığı eserleri ile tanınmıştır.
Hareketli ve mücâdele dolu bir hayat sahibi olan Kadı İyaz 544/1149'da vefat etmiştir.
Müellif el-İlma'da konuları, "bab"lara ayırarak ve genellikle, senedsiz değerlendirmelerle işlemektedir. Senedli olarak verdiği bilgiler ekseriyetle delil olmak üzere sevkettiği hadislerdir.
Müellif, hadis ve sünen ilmini öğrenmenin vücûbu, Hadis İlminin ve hadisçilerin şerefi, hadis talibinin uyması gerekli âdâb ve elde etmesi uygun olan ahlâkî nitelikler gibi giriş bilgilerinden sonra, hadis öğrenmek için uygun olan yaş, öğrenim yolları ve rivayet Usûlleri gibi konulara temas etmektedir. En sonda da "hâtimetü'l-kitab" (sonuç) olarak "âsâr-ı müfide ve âdâb-ı hamide”ye yer vermektedir.
İbn Hacer el-İlma' için "kitâbun latif” değerlendirmesini yapmakta, kitapta birçok konunun bulunmamasını da "küçük hacimli" olmasına bağlamaktadır.
Usûl konularının belli bir bölümünü incelemiş olmasına rağmen, meselenin özünü ifâdede gösterdiği başarı, kendisinden sonraki usûl yazarlarını etkilemiştir. İbnu's-Salah, Kadı İyaz'ı taklid ettiğini açıkça söylemekte ve fakat her iktibastan sonra onun adını zikretmemektedir.
el-İlma', üç yazma nüshasından yararlanılarak es-Seyyid Ahmed Sakr'ın tahkiki ile ilk kez Kahire'de 1389/1970 yılında basılmıştır. Detaylı fihristler de ihtiva eden bu baskı oldukça kullanışlıdır.
2) Mâlâ Yese’u'l-Muhaddise Cehluh: Ebû Hafs, Ömer b. Abdülmecîd el-Kuraşî el-Meyancî (580/1184) tarafından yazılmıştır. Bu muhtasar risalede, hadis tahammül yolları, mânâ ile hadis rivayetinin cevazı konusu, lahn, kendisinden hadis rivayet edilecek-edilmeyecek kişiler, sahih hadislerin tarifi ve Buharî, Müslim ve Muvatta'da kaç sahih hadis bulunduğu, Hasen, Meşhur, Garîb, Mursel, Mevkuf, Munkatı’ ve Mu'dal hadislerin kısa tarifleri yer almaktadır. 10 sayfalık bir hacme sahip olan bu küçük cüz, "rivayet ilmini öğrenmek isteyenlerin şevkini artırmak maksadıyla kaleme alınmıştır. Risale, Suphi Sâmerrâî tarafından 1967 yılında Bağdat'ta neşredilmiştir.
3) Ulumu’l-hadis-Mukaddimetu İbni’s-Salah: İbnu's-Salah diye meşhur olan Ebû Amr Takiyyuddin Osman b.Abdirrahman eş-Şehrizûri eş-Şâfi'î 577/1181 de Şerehan köyünde doğmuştur. Babasından fıkıh okumuş, sonra Musul ve Horasan'a gitmiş. Horasan'da hadis öğrenmiştir. Şam'a dönmüş ve oradaki medreselerde hocalık yapmaya başlamıştır. Daha sonra da Dımaşk'teki Eşrefıyye Dâru'l-hadis'inde hocalık ve yöneticilik yapmıştır.
İbnu's-Salah'ın kaleme aldığı on kadar kıymetli eser bulunmaktadır. Bunlardan, Mukaddimetü İbni's-Salah diye meşhur olmuş bulunan Ulûmu'l-hadîs, usûl edebiyatının vazgeçilmez kaynaklarındandır.
Ulûmu'l-hadîs'i müellif, Eşrefıyye Daru'l-hadîs'indeki hocalık yıllarında, ilimde belli bir mesafe katettikten sonra kaleme almış ve derslerinde dikte etmiştir. Ele aldığı konuları el-Hâkim gibi "nevi'ler halinde ve fakat senedsiz olarak işleyen İbnu's-Salah, toplam 65 nevi içinde Usûl meselelerine, önceki edebiyatta görülmeyen yeni bir tertib vermiştir. O'nun bu tertibinin kendisinden sonraki ulemâ tarafından aynen takib edildiğini de burada kaydetmek gerekir.
İbnu's-Salah, önceki müelliflerin temas etmediği konuları ilk kez belli bir tarife kavuşturmuş, öncekilerin ifâdelerini kendi üslûbu içinde tehzib etmiştir. Karşı çıktığı hususları açıkça belirtmiştir. Genellikle kendi görüşlerine, konuların sonunda "kultü" ifadesiyle yer vermiştir. O hemen her konuyu büyük bir ilmî ihtiyat ve tevazu ifâdesi olarak "Allahu a'lem" diye bitirmiştir.
Doğrudan Sahih Hadis'in tarifine tahsis edilmiş birinci nevi ile başlayan eser, râvilerin vatanlarının bilinmesine ayrılmış olan 65. nevi' ile bitmektedir.
Ulûmu'l-hadîs, yazma-basma 5 nüshadan istifade edilerek Nurettin İtr tarafından tahkikli olarak Haleb'te 1386/1966'da yayınlanmıştır.
İbnu’s-Salah’tan sonraki usul müellifleri çalışmalarını tamamen Ulumu’l-hadis’e dayandırmışlardır. Kimi onu ihtisar etmiş, kimi nazma çekmiş, kimileri de bir çeşit tekmile anlamında nüket isimli eserler yazmışlardır. Böyle olmakla beraber, usul edebiyatı arasında itibar görmüş olmaları ayrıca kendilerinden bahsetmeyi gerekli kılmaktadır.
İhtisarlardan bazılarının isimleri şunlardır:
a) Mehâsinu'l-Istılah ve Tadmînu Kitâbı İbni's-Salâh: Müellifi el-Hâfız Bulkînî'dir (v.805/1402).
b) İhtısâru Ulumi'l-Hadis: Ebu'l-Fidâ İmâduddin İsmail b.Kesir 701/1301'de doğmuş, 4 yaşındayken babasını kaybetmiştir. 7 yaşında Şam'a gidip tahsile başlamıştır. el-Mizzî (742/1341)'den icazet almış ve ona dâmad olmuştur. Şeyhülislâm İbn Teymiyye'ye de talebelik yapmıştır. Vefat edinceye kadar (774/1372) ders vermek ve kitap telif etmekle meşgul olmuştur.
20'ye yakın eserinin usûl ile ilgili olanı İbnu's-Salah'ın Ulûmu'l-hadîs'inden yaptığı ihtisardır. Talebe arasında meşhur olan bu eseri, tertibini bozmadan özetlemiş, dağınık bulduğu konuları bir araya getirmiş, Beyhakî (458/1066)'nin el-Medhal'inden de yararlanarak ihmal edilmiş gördüğü bazı fevâidi de ikmal etmiştir.
İbn Kesir'in bu ihtisarına XX. asrın sünnet hadimlerinden Ahmed Muhammed Şâkir (1958) tarafından el-Bâisu'l-hasîs adıyla kısa ve pek değerli bir şerh yazılmıştır. Eser, gerek metin olarak gerekse el-Bâisu'l-hasîs ile beraber birkaç kez basılmıştır.
c) et-Takrîb ve't-Teysîr li Ma'rifeti Süneni'l-Beşîr en-Nezîr: Müellifi, Büyük muhaddis İmam Nevevî (676/1277)’dir. Nevevî, Ulûmu'l-hadîs'i önce İrşâd adıyla ihtisar etmiş sonra bunu da ikinci kez ihtisar ederek et-Takrîb ve't-teysîr li ehâdisi'l-beşîr ve'n-nezîr adını vermiştir.
Nevevî'nin ihtisarda gösterdiği başarı ve kendisinin hadis ilmindeki tartışılmaz otoritesi, Takrîb'in başlı başına müstakil bir esermiş gibi Usûl konularında kaynak olarak kullanılması sonucunu vermiştir. Hatta o kadar ki, Suyutî (911/1505) ona Tedribu'r-râvî adıyla daha sonra tanıtacağımız muteber bir şerh yazacaktır.
Takrîbu'n-Nevevî diye meşhur olan gerek müstakil gerekse Tedrîb ile birlikte basılmıştır. Takrîb, el-Kirmânî'nin Buhâri şerhi başına da mukaddime olarak konulmuş bulunmaktadır. Takrîb'in şöhreti, aynı müellifin İrşâd’ını unutturmuştur.
d) Nuhbetu'l-Fiker Fi Mustalahı Ehli'l-Eser: el-Hâfız İbn Hacer el-Askalânî (852/1448)'ye ait olan Nuhbetü'l-fiker fî mustalahı ehli'1-eser ve bunun müellife ait şerhi Nüzhetü'n-nazar fî tavzihi Nuhbeti'1-fiker adlı, hacmi küçük, değeri büyük eser, her ne kadar değişik ve geliştirilmiş bir tertibe sahip ise de temelde İbnu's-Salah'ın Ulûmu'l-hadîs'inin bir ihtisarıdır.
Nevevî ve İbn Kesir ihtisarlarında İbnu's-Salah'ın tertibine uymuşlardı. İbn Hacer ise, konuların tertibini kendine göre bir sıralamaya tâbi tutmuştur. Bu tertib konusunda Prof.Dr.Talat Koçyiğit şu değerlendirmeyi yapmaktadır: "Bu tertip, Usûl-i hadise müteallik meşhur kitaplar arasında belki ilk defa görülen ve zamanımızın ilim anlayışına son derece uyan şâyân-ı dikkat bir tertibtir.
Öte yandan ibn Hacer, sadece tertibini değiştirmekle de kalmamış, konuların anlatımı esnasında Îbnu's-Salah'a ilmî itirazlarda da bulunmuştur. Onun küçük hacimli bir ihtisar olmasına rağmen, müstakil bir Usûl eseri gibi rağbet görmüş olması, herhalde tertibi ve İbn Hacer'e ait bu değerlendirmeler sebebiyledir.
Kâtip Çelebi'nin "hadis ilimlerine dair sağlam (metin) bir metn" diye takdîm ve takdir ettiği Nuhbe ve şerhi Nüzhetü'n-nazar Prof.Dr.Talat Koçyiğit tarafından "Hadis Istılahları Hakkında Nuhbetü'l-fiker Şerhi" adıyla ve faydalı dipnotlar ilâvesiyle tercüme ve neşredilmiştir.
Nuhbe yazıldıktan sonra hadis usulü derslerinde takib edilen kitap olmuş, usul konuları İbn Hacer’in tertib ve tanzimine göre okunur ve okutulur hale gelmiştir. Üzerine şerhler ve haşiyeler yazılmıştır. Ahmed Naim Bey de Tecrid Mukaddimesinde Nuhbe’yi esas almıştır.
Özellikle Osmanlı ilim muhitlerinde büyük bir rağbet görmüş ve ders kitabı olarak okutulmuş olan Nuhbetu’l-fiker ve şerhi Nüzhetu’n-Nazar üzerinde muhtelif âlimler tarafından şerh, tercüme ve haşiye çalışmaları yapılmıştır.
e) Nazmu'd-Dürer fi İlmi'l-Eser: Müellifi Zeynu'd-Din el-Irâkî'’dir. İbn Salah'ın Mukaddimesi'ni elfiye tarzında nazma çevirenlerdendir. Irâkî sonra bu eserini Fethu'l-Muğîs bi Şerhi Elfiyeti'l-Hadîs adıyla şerhetmiştir. Yine Irakî'nin, Mukaddime'nin muğlak yerlerini açıklayan et-Takyîd ve'l-Îzâh Li-Mâ Utlika ve Uğlika min Kitabı İbni's-Salâh adlı kısa bir şerhi vardır.
4) Tedribu’r-ravi fi şerhi Takribi’n-Nevevi: Müellif Celâleddin es-Suyûti (911/1505)'nin Hadis Usûlü konusundaki eseridir.
İbnu's- Salah'ın Ulûmu'l-hadis'ini bin beyitte anlatmış (Elfiye) olan Suyûti, aynı eserin Nevevî tarafından yapılmış ihtisarına şerh yazmak yolunu seçmesi bizzat kendisi dile getirmiştir. Muhtevasından ötürü Tedrîb, muteber hadis usûlü eserleri arasındaki yerini almış bulunmaktadır.
Suyûtî, Tedrib'in son kısmına da hadis ilimlerinin nevilerini 65'den 93'e iblağ eden değerlendirmelerini eklemiş bulunmaktadır.
Tedrîb, Abdulvahhab Abdüllatif’in tahkiki ile ilk kez Kahire'de 1379/1959'da basılmıştır. Başka neşirleri de bulunmaktadır.
5) Kavâîdu't-Tahdis min Fununi mustalahı’l-hadis: Cemâleddin b. Muhammed Said b. Kâsım el-Kâsımî Şam'da 1282/1866'da doğmuş, orada büyümüş ve öğrenim görmüştür. Bir ara Mısır'a göç etmiş bilâhere Şam'a dönmüştür. 1332/1914'de vefatına kadar muhtelif islâmî ilimlere dâir eser yazmak ve ders vermekle ömrünü geçirmiştir.
79 eseri bulunduğu söylenen el-Kâsımî'nin derleme yoluyla meydana getirdiği hadis usûlü eserinin adı Kava'idu't-tahdîs min fünûni mustalahı'l-hadîs’tir.
el-Kâsımî, hadis usûlü ile ilgili her konuyu en iyi işlemiş olan müelliflerden seçme parça ve bölümler nakletmek suretiyle Kavâidu't-tahdîs'i oluşturmuştur. Müellifin şahsî fikrine rastlamak hemen hemen mümkün değildir. Buna rağmen tertib ve seçmedeki başarısı ile muteber hadis usûlü kaynakları arasına girmiştir.
Kavaidu't-tahdis, bir mukaddime ve 10 bab'tan oluşmaktadır. Bir hatime ve bir de tetimme kısmı ile tamamlanmaktadır.
Kavaidu't-tahdis, usûl gibi teknik bir konuda dahi iyi bir seçimle orijinal eser ortaya konulabileceğinin delili olmak bakımından ayrıca bir önem taşımaktadır.
Kavaidu’t-tahdis Muhammed Behcet el-Baytar’ın tahkiki ile Dımaşk’ta 1353/1925’de basılmıştır.
6) Tevcîhu'n-Nazar ilâ Usuli'l-Eser: Tahir b.Salih el-Cezâirî (1268/1852) Şam'da doğmuş dil ve edebiyat âlimi bir zattır. Şam'da "Daru'l-kütübi'z-zahiriyye" nin kuruluşunda ve 'Mecmeu'l-ilmî el-arabî" üyeliğinde ve sonra reisliğinde bulunmuştur. Türkçe dahil birçok şark dilini güzel konuşan el-Cezâirî 1338/1920'de Şam'da vefat etmiştir. Kendisinin 20 kadar eseri bulunmaktadır. Bunlardan Tevcihu'n-nazar ilâ ilmi'l-eser hadis usûlüne dairdir. Bu eser, muteber hadis usûlü eserlerinin en son yazılanlarından biridir.
Muhtevasında Hâkim en-Neysâbûrî'nin Ma'rifetu ulûmi'l-hadis'inin bir özeti de yer alan Tevcihu'n-nazar, müellifin talebesi müsteşrik Goldziher (1921) tarafından Almanca'ya tercüme edilmiştir.
Değerlendirme
Müteahhiruna ait olarak kısa kısa tanıtmaya çalıştığımız usul kaynaklarının ortak özellikleri olarak şu hususlara işaret edilebilir:
a) Konuları modern tarzda yani senedlerinden arındırılmış şekilde incelerler. Sadece hadis olarak verdikleri misallerde sened görülür.
b) Konuların münakaşasını yaparlar.
c) Gelişmeleri de ihtiva ederler. Bu sebeple de en son yazılmış olanı en cami olanıdır. [2]
c) Türkiye’de Hadis Usulü Çalışmaları:
Cumhuriyet döneminde 1950’li yıllara kadar Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından tercüme ve şerhettirilen Sahihi Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih’te Ahmed Naim Bey (v.1936) tarafından yazılan mukaddime cildinden başka hadis usulüne dair ciddi bir çalışma görülmemektedir. Ahmed Naim Bey’in bu bir cildlik Tecrid Mukaddimesi, ihtiva ettiği konular ve verdiği detaylı bilgiler bakımından hala sahasında yegâneliğini korumaktadır.
1950’lerden sonra faaliyete geçen orta ve yüksek seviyedeki dini eğitim ve öğretim kurumları çevresinde geliştirilen ilmi araştırmalar ve İmam-Hatip Liseleri için yazılan ders kitapları hadis usulü konusunda belli bir ilmi faaliyetin doğmasına ve bu alanda değişik hacımda eserlerin yayınlanmasına vesile olmuştur.
Günümüz İlahiyat Fakültelerinde hadis Anabilim Dalı alanında lisans, yüksek lisans ve doktora programları dolayısıyla yeni usul eserleri neşrolunmaktadır. Önümüzdeki yılların bu konuda telif-tercüme daha bir çok eseri gün ışığına çıkaracağı muhakkaktır.
Bugüne kadar neşredilmiş bulunan hadis usulü eserlerini şöylece sıralayabiliriz:
1) Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi (Mukaddime), Babanzâde Ahmed Naim, İstanbul 1928; Ankara 1957 (2. baskı) Bu eser Tedrîbu'r-Râvî'nin tercümesi mahiyetindedir.
2) Bazı Hadis Meseleleri Üzerine Tetkikler, Prof. Dr. Tayyib Okiç, Ankara 1959. (Bu eser, işlediği konular hakkında zengin bilbiyografya vermesi açısından önem taşımaktadır.)
3) Hadis Usulü, Hayreddin Karaman, İstanbul, 1965.
4) Hadis Usulü, Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Ankara 1967.
5) Hadis Ricali, Ali Özek, İstanbul 1967.
6) Hadis İlimleri ve Istılahları, Suphi Salih (trc. M. Yaşar Kandemir) Ankara 1971.
7) Hadis Istılahları, Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Ankara 1981.
8) Nuhbetu'l-Fiker Şerhi, İbn Hacer, (trc. Prof.Dr. Talat Koçyiğit) Ankara.
9) Yeni Usul-i Hadis, Z. Ahmed et-Tahanevi (ter. İbrahim Canan), İzmir 1982.
10) Hadis 1, Ali Yardım, İzmir 1984.
11) Hadis Dersleri (2, 3), Mücteba Uğur, Ankara.
12) Anahatlarıyla Hadis, İsmail L. Çakan, İstanbul 1983.
13) Hadis Istılahları Sözlüğü, Dr. Abdullah Aydınlı, İstanbul 1987.
14) Hadis Istılahlarının Doğuşu ve Gelişimi (Hicri ilk üç asır) Dr. Ahmet Yücel, İstanbul 1996.
15) Hadiste Rical Tenkidi (Cerh ve Ta’dil İlmi) Dr. Emin Aşıkkutlu, İstanbul 1997.
16) Prof. Dr. Fuad Sezgin'in Buhârî'nin Kaynakları adlı araştırmasıdır. Usûl eseri olmamasına rağmen konusu gereği hadis ilminin başlangıç dönemine ait pek önemli meselelere temas etmiş olması ve bilhassa konu etrafındaki müsteşrik ididalârım çürütmesi açısından önem arzetmektedir, ilmî araştırmalara örnek niteliktedir.
d) Arap Dünyasında Son Devir Hadis Usulü Çalışmaları:
1) Abdülaziz el-Hûlî'nin Miftâhu's-sünne ev tarihu funûni'l-hadîs'i
2) Muhammed Accac el-Hatîb'in "es-Sünne kable't-tedvîn'i
3) Ebû Zehv'in el-Hadis ve'l-muhaddisûn'u
4) Mustafa Sıbâî'nin "es-Sünne ve mekânetühâ fi't-teşri'i'l-islâmî'si,
5) Suphi Salih'in Ulûmu'l-hadîs ve mustalahuh'u
6) Muhammed es-Semâhi'nin el-Menhecu'l-hadis fi ulûmi'l-hadîs'i,
7) Abdülhayy el-Leknevî'nin hadis ilimleri ve meseleleriyle ilgili eserleri ve bunların Abdulfettah Ebû Gudde tarafından yapılan tahkikleri,
8) Ahmed Muhammed Şâkir'in çalışmaları,
9) Nureddin İtr'in Menhecu'n-nakd fî ulûmi'l-hadîs'i ve Mu'cemu'l-mustalahâtı'l-hadisiyye’si.
Hiç şüphesiz hadis usûlü kitapları bunlardan ibaret değildir. Zaman içerisinde hadis usulü meseleleri, te'lif, ihtisar, şerh, nazım şeklinde telif olunan geniş kapsamlı kitaplardan incelemeye ve tetkike çalışılmıştır. Özellikle H. 14. asır başlarından itibaren İslâm dünyasında yeniden canlanan hadis usûlü çalışmaları giderek müsbet yönde gelişmektedir. Hadis usûlü konusunda yazılmış olan eserler, bize her şeyden önce Müslümanların sağlam ve sahih hadis metinlerine sahip olmak için göstermiş oldukları fevkalade ilmî ciddiyetin ölçüsünü göstermektedir. Hadise ve hadisle ilgili bilinmesi gereken konulara müslümanlar burada görüldüğü gibi büyük önem atfetmişlerdir. İlmî ve tarihî hakikatın böyle olmasına rağmen bazı yazarların, âlimlerin hadise gereken önemi vermedikleri şeklindeki iddialarının vakıayla bağdaşmayan gayr-i ciddi sözlerden olduğu da açıkça anlaşılmaktadır.
KAYNAKLAR:
Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü, 12. sınıf: 82-83.
A.g.e., 83.
Prof. Dr. İsmail Lütfü Çakan, Hadis Usulü, İfav Yayınları: 18.
http://50.7.234.58:86//002_samed_medrese/003_mahmut_karakis/002_hadis_usulu_biliminin_kaynaklari.mp4
-------------------------------------------------------------------------------------
USULÜ'L-HADİS
Kabul ve red yönünden hadisin sened ve metnini inceleyen ilim dalı.
Hadis ilmi temelde rivayetu'l-hadis ve. dirayetu'l-hadis diye iki ana bilim dalına ayrılmaktadır. Rivayetü'l-hadis ilmi, Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'in söz, fiil, takrir ve hallerini; bunların zabt edilip usulüne uygun olarak sonraki nesillere nakledilmelerini (rivayetlerini) konu edinen hadis ilim dalıdır.
Mustalahu'l-hadis ve usûlü'l-hadis diye de isimlendirilen dirayetü'l-hadis ilmi, "Sened ve metnin durumlarını anlamaya imkan veren kaideler ilmi" olarak tarif edilmektedir. Bu tariften açıkça anlaşılacağı gibi dirayetü'l-hadis ilmi, genel ve teorik kaideler vaz ederek râvî, rivayet ve merviyy konularının tetkik ve tenkidine zemin hazırlamaktadır. Bu ilim edebiyatı da prensipler edebiyatı demektir (İsmail Lütfü Çakan, Hadis Edebiyatı, İstanbul 1985, 162).
Zaten usûl, aslın çoğulu olarak, asıllar, kökler, kaynaklar anlamındadır. Terim olarak da yol, yöntem, kaide, düzen ve metod anlamlarına gelen usül, bir ilmin asıl mevzuundan önce öğrenilmesi gereken esaslar, prensipler, başlangıç bilgileri ve teknikleri demektir. Böyle olunca, hadis usûlü, hadis ilminin dayandığı prensipler, hadis metodolojisi anlamına gelmektedir. Hadis usulcüleri denilince de hadis ilminin dirayete dayanan prensipler bölümü (usuliyyat) ile meşgul olan âlimler (usûliyyun) akla gelir.
Dirayetü'l-hadis ilmi ve dolayısıyla hadis usûlü edebiyatı da temellerini, rivayetü'l-hadis ilmi ve edebiyatı gibi ashab-ı kiramın hadis nakli ve rivayetinde gösterdikleri titizlik, araştırma (tesebbüt-taharri) ve denetim faaliyetlerinde bulmaktadır. Ashabın üst seviyede bir dikkat ve titizliğe sahip olmaları yanında, birbirlerinden duydukları hadisleri daha iyi bilenden tahkik etmekten de geri kalmadıkları bilinmektedir. Hz. Aişe'nin yirmi kadar sahabînin rivayetlerini tashih ettiğine dair hadisleri Bedreddin ez-Zerkeşî "el-Icabe" adlı eserde toplamış bulunmaktadır. Öte yandan Hatib Bağdadî de hadis öğrenmek ve bildikleri hadisleri kontrol etmek için uzun yolculuklara çıkan sahabîleri "er-Rihle fı talebi'l-hadis" adlı eserinde tanıtmaktadır.
Ashab ile başlayan bu araştırma ve tetkik gayretleri, dirayetü'l-hadise ait kaidelerin şekillenmesine zemin hazırlamıştır. Tebliğ görevi ve Hz. Peygamber'e yalan isnad etmeme dikkati, hadis ilmine dair tüm faaliyetlerin temelinde yatan gerçek olmanın yanında, hadis usûlünün, en erken bir dönemden itibaren uygulama alanına intikalini de gerçekleştirmiş olan asıl sebeptir. Ancak hadis usûlüne dair edebiyatı müstakil hüviyetleri ile rivayetü'l-hadis edebiyatından daha sonraki bir dönemde bulabilmekteyiz (İsmail Lütfü Çakan, a.g.e., 162).
Hadis metinlerinin hadis kitaplarında bir araya getirilmesi, temelde "sahih" hadisleri tesbit amacından kaynaklanmaktaydı. Bu tesbit çalışmaları da belli kaidelere göre yapılıyordu. Bazıları kabul edilirken bir kısmı da güvenilir bulunmuyor ve reddediliyordu. Ne var ki bu tesbit, red ve kabullere esas teşkil eden kaideler (usûl) belli kitaplarda toplanmış değildi. Kaidelerin biliniyor ve uygulanıyor olması yeterli görülmekteydi. Hadis metinlerinin bu uygulanan canlı kaidelere göre tesbitinden sonra, geleceğin araştırıcılarına hadis edebiyatının hangi kaidelere göre oluşturulduğunu anlatma görevi de yerine getirilirdi. Nitekim bu da geciktirilmemiş, Kütüb-i Sitte dönemini takip eden yıllarda usül edebiyatı da müstakil mahsullerini vermiştir.
Ancak yine bu arada hatırlanması uygun olan bir durum söz konusudur. O da -müstakilen olmasa bile- bazı hadis usûlü kaideleri daha önceki kaidelere ait eserlerde yer almıştır. Meselâ İmam Şafiî'nin er-Risale'si, Ahmed b. Hanbel'in, kendisine sorulan suallere verdiği cevaplar, Müslim'in Sahih'ine yazdığı mukaddime, Ebu Davud'un Mekkelilere yazdığı mektup, Tirmizî'nin Cami'i ve sonundaki Kitabu'l-İlel'i bu konuda ilk anda sayılabilecek eserlerdir. Yine Buharî'nin üç Tarih'i cerh ve ta'dil bilgilerinin değerlendirilmeleri de hadis usûlü kaidelerinin alt kaynaklarıdır (İsmail Lütfi Çakan, a.g.e., 162).
Hadis usûlü konusunda müstakilen vücûda getirilmiş eserleri şöyle bir sırayla ele almak mümkündür.
1- Ebu Muhammed el-Hasen b. Abdirrahman b. Hallâd er-Ramehurmuzî'nin "el-Muhaddisu'l Fasıl Beyne'r-Ravi ve'l-Vai" adlı eseri.
2- el-Hakim Ebu Abdillah en-Neysâburî'nin "Ma'rifetu Ulumi'l Hadis"i.
3- Ebu Nuaymel-Isfehanî'nin "el-Müstahrec"i.
4- el-Hatib Ebu Bekir el-Bağdadî'nin "el-Kifaye fi İlmî'r-Rivaye"si.
5- Kadı Iyaz'ın "el-İlma' ilâ Ma'rifeti Usûli'r-Rivaye ve Takyidi's-Sema" adlı eseri.
6- Ebu Hafs Ömer b. Abdülmecid el-Meyancî'nin "Ma'la Yeseu'l Muhaddise Cehlûhu" adlı risalesi.
7- İbn Salah'ın "Ulumu'l-hadis"i ve bu eseri ihtisar etmiş olan müelliflerden,
a) en-Nevevî'nin "et-Takrib ve'tTeysir"i
b) İbn Kesir'in "İhtısâru Ulumi'lHadis"i ve
c) İbn Hacer'in "Nuhbetu'l-Fiker fi Müstalahi Ehli'l-Eser"i son derece önemli eserlerdendir.
8- Suyutî'nin "Tedribu'r-Râvî fi Şerhi Takribi'n-Nevevî" adlı eseri.
9- Cemaleddin el-Kasimî'nin "Kavâîdu't-Tahdis" ve
10- Tahir el-Cezâirî'nin "Tevcihu'n-Nazar ilâ Usuli'l-Eser" isimli kitapları hadis usûlü kitaplarının başta gelenleridir.
Hiç şüphesiz hadis usûlü kitapları bunlardan ibaret değildir. Zaman içerisinde hadis usulü meseleleri, te'lif, ihtisar, şerh, nazım şeklinde telif olunan geniş kapsamlı kitaplardan incelemeye ve tetkike çalışılmıştır. Özellikle H. XIV. asır başlarından itibaren İslâm dünyasında yeniden canlanan hadis usûlü çalışmaları giderek müsbet yönde gelişmektedir. Hadis usûlü konusunda yazılmış olan eserler, bize her şeyden önce Müslümanların sağlam ve sahih hadis metinlerine sahip olmak için göstermiş oldukları fevkalade ilmî ciddiyetin ölçüsünü göstermektedir. Hadise ve hadisle ilgili bilinmesi gereken konulara Müslümanlar burada görüldüğü gibi büyük önem atfetmişlerdir. İlmî ve tarihî hakikatın böyle olmasına rağmen bazı yazarların, âlimlerin hadise gereken önemi vermedikleri şeklindeki iddialarının vakıayla bağdaşmayan gayr-i ciddi sözlerden olduğu da açıkça anlaşılmaktadır.
Sabahattin YILDIRIM